29 Temmuz 2010 Perşembe

Melodi ve dil arasındaki aşk


Türkçe müziğin neden gelişemediğini neden yerinde saydığını düşünmüşüzdür hep. atladığımız bir nokta ise aslında müzik yerinde saymıyor sürekli geriye gidiyor. bunun oturduğumuzda yüzlerce sebebini sayabiliriz ama bahsettiğimiz konu müzik olduğu için sebebini de iyi analiz etmek gerekir. benim bu zamana kadar en iyi sonuca ulaştığım düşüncem dilin varolan yapısı dahilinde bile dili kullanamamak. şiir içinde geçerli bir kavram aslında melodi, insanlara sıkılmadan öz bir şekilde duygular hissettirmek, dalgaların ahenkle kulaklardan beyne ulaşmasıdır huzurun bir parçası. işin somut boyutlarına geçecek olursak öncelikle ingilizceye bakmak gerekir. sözcüklerin cümlelerin birebir türkçeye çevirisinde ne kadar anlamsız olduğu hep konuşulur. her şarkı için olmasada geçerli bir tespit. ingilizce o kadar esnek bir dil yapısına sahipki zamanla fransızcadan almancaya kendi kökenlerine kadar birçok dilin etkisinde gelişmiş bir dil sonuçta. kullanımı da bu şartlara göre kolay ve insan kulağına yatkın hoş bir kıvamda kullanıbiliyor. fransızca demişken o dilin de kendine özgü tamamen farklı bir melodisi bulunduğu için özellikle aşk şarkılarında insana aşk duygusunu hissettirme konusunda cok başarılı sayılabilir. gelelim türkçemize. kısa bir geçmişe gidersek zeki müren dönemi türk sanat müzigi neşet ertaş dönemi türk halk müziği ve barış manço, cem karaca dönemi türkçe pop rock(anadolu rock degil asla olmadı) dönemleri türkçenin melodiyle aşk yaşadıgı dönemler diyebiliriz. tabi kısım kısım bakarsak halk müziği tamamen kendine has melodileri tarzı olduğu için belli ölçülerde kökene sahip olduğundan çok fazla hırpalanmamış bir aşka sahip ve aynı şeyler türk sanat müziği içinde geçerli. tabi bu bahsettiklerim belli bir döneme kadarki. cem karacaya geçersek yeni bir çığır açtığını söylersek hiç de yalan olmaz. aslında koskoca bir nesile dilin müzikte nasıl kullanılacağını öğretti ama ders alan pek yok gibi. kendisi türküleri yeniden yorumlayışı olsun(edalı gelin, zeyno) besteleri olsun tamamen ince ince dokumuştur şarkıları. ve aslında cok kısa basit bi araştırmayla cem karacanın avrupadaki başarılarına bakıcak olursak türk müziği 70lerde avrupa da hem de dilin milliyetçiliginin kökeninde yani ingilterede temsil edildigine şahit olabilirsiniz. kendisi aynı zamanda almanyada çıkarttığı albümlerde de sadece almanyadaki türkleri degil almanları etkilemeyi başarmıştır. bence üzerinde durmamız gereken konu bu. yakın zamanda kaybettiğimiz kazım koyuncuya da kısaca değinmek gerekirse belli bir dil yapısından geldiği için belli bir ağız yapısı kullandığı için bu işe avantajlı başlayanlardan kendisi. lazca ve yöresel türkçe agızları her zaman insanlara sempatik gelmiştir ve türkçenin istanbul agzına veya dogu agzına oranla daha esnek olması bu dile ayrı bir hava katmıştır. kazım koyuncuyu diğer yöresel sanatçılardan ayıran özelliği ise onun da en az cem karaca kadar müzigin evrenselliğine olan merakı diyebiliriz. hastanedeyken odasında sürekli yabancı grupların eski rockn rollcuların konserlerini izlemesi bile ne kadar ufku geniş bir adam oldugunun kanıtıdır diyebiliriz

0 yorum:

Yorum Gönder